Ondokuzuncu yüzyılın sonlarına yaklaşırken Eski Batı'nın gerçekliğine kendimizi bırakarak sinema perdesine sadece bir film izlemeye değil, bir dönem yolculuğuna çıkıyoruz. Hikayemiz Meksika sınırında, kuraklıkla mücadele eden, neredeyse yerle bir olmuş bir kasaba olan Dry River'da gerçekleşiyor. Ama bu kasabanın derdi sadece kuraklık değil, tek su kaynağı da Amerikalı bir aile tarafından harisçe kontrol ediliyor. Bu aile, hiçbir etik ve ahlaki değeri olmayan, sadece kayıp altın efsanesinin peşinde olan hain karakterlerden oluşuyor. Bizi film boyunca sürekli bir gerilimin içinde tutan şey ise; Meksikalı bir yabancının, babasının eski topraklarını geri almak için bu kasabaya gelmesi. Yabancının kasabaya gelişi, halkın kaderi olacak ve herkesin hayatında tarifsiz değişikliklere neden olacak. Kasırga gibi esen bu şiddetli yüzleşme, herkesi derinden sarsacak ve izlediğimiz tüm karakterlerin kısa sürede nasıl değiştiğine tanık olacağız. Sinemada sıkça karşılaştığımız klişeleri bir kenara bırakarak, gerçekçi bir Batı filmi izlemek isteyenler için "Dry River" tam anlamıyla bir hazine. Sadece eğlenmek ve biraz heyecan arayanlar için değil, aynı zamanda bu döneme dair derinlikli bir perspektife sahip olmak isteyenler için de ilginç bir seçenek sunuyor. Her sahnesiyle hayatın acımasızlığını gözler önüne seren film, duygusal bir yoğunlukla izleyiciyi sarsıyor. Kendinizi bu filmi izlerken, sadece bir sinema salonunda değil, o dönemin tozlu ve vahşi batısında hissedeceksiniz. Hem gözlerinizi hem de ruhunuzu tatmin edebilecek bu benzersiz seyahate kendinizi bırakın.
Film hakkındaki düşüncelerinizi paylaşın