İspanya Sineması
Avrupa’nın en bağımsız ve gerçekçi sinemalarından birine sahip olan İspanya, çok çeşitli cesur sanatçıları ve farklı bakış açıları ile öne çıkar. İspanya, tarihi boyunca sayısız iktidar değişikliği ve diktatörlük geçirmiş bir ülke olarak Batı Avrupa sinemasını dünyaya duyuran ülkedir. 19. Yüzyılda sinematografi ile tanışan İspanyol sanatçıları, sessiz sinema ve akabinde çağdaş dönemleriyle birçok gerçeküstü eser üretir. Diğer sanatçılara nazaran kısmen verimli fakat dönemsel eser yaratan İspanyol sanatçıları günümüzde başyapıt olarak nitelendirilen birçok festival şampiyonu ve gişe rekortmeni filmin arkasında yer almaktadır. İspanyol Sinemasının Başlangıcı İspanya halkı 1896’da tarihteki ilk yapımcılar olarak bilinen Lumière Kardeşler’den, Promio’nun yaptığı gösteri sayesinde beyaz perde ile tanışır. İspanya’nın ilk ve belki de en verimli sanatçılarından birisi olan Segundo de Chomón, sessiz sinema dönemine değin, içerisinde amatör edebi uyarlamaları da içeren 100’den fazla eser yarattı. Günümüzde İspanya sineması ile bağdaştırılan gerçekçiliğin ve yalın dilin temelleri bu yıllarda başlayan sessiz sinema dönemi ile ortaya çıktı. İspanyol sanatçılar üretimlerine devam ederken, sürekli olarak yönetim değiştiren, savaştan savaşa koşan İspanya’nın yönetimi Francisco Franco’ya geçti. Cumhuriyetin yıkılmasından sonra milliyetçi güçlere liderlik yapan Francisco Franco, İspanya sinemasının 1939-1950 yılları arasındaki eserlerine büyük oranda sansür uyguladı. İspanya’yı 36 yıl boyunca katı bir diktatörlükle yöneten Francisco Franco’nun yaptığı sansür uygulamaları İspanya sineması tarihinin potansiyel başyapıtlarının sönük kalmasına yol açtı.
İspanyol Sinemasının Öne Çıkan Sanatçıları
İspanyol sinemasının en önemli bayrak taşıyıcılarından birisi olan Luis Buñuel, sadece kendi ülkesinin değil, dünyanın da en etkili ve çarpıcı yönetmenleri arasında yer almaktadır. Luis Buñuel ilk filmi, ünlü ressam Salvador Dali ile birlikte yazdığı, 1929 yapımı Un Chien Andalou (Bir Endülüs Köpeği), birçok cesur yönüyle dönemin atmosferinde büyük tartışmalara yol açtı. Dini ve resmi otoritelere ağır göndermelerde bulunan bu deneysel film, sanatçının gerçeküstücü yaklaşımını ve İspanyol sinemasının büründüğü yeni biçimi çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. Tanrı’yı kişiselleştiren, dinin toplumların üzerinde bir kontrol aracı olarak kullanıldığını eserlerinde sıklıkla altını çizen Luis Buñuel, İspanyol sinemasının en tartışmalı sanatçılarındandır.
Günümüz İspanyol Sineması
Francisco Franco’nun 1975’de ölmesinden sonra İspanyol sineması, sansürsüz ve verimli bir üretim dönemine girdi. Bu yıllar, İspanyol sinemasının yalın, gerçekçi ve çarpıcı anlatımının mihenk taşı olarak nitelendirilir. Pedro Almodóvar, günümüzün en başarılı ve etkili İspanyol yönetmenlerindendir. Sıra dışı isimler taşıyan ilk filmleri ile dikkat çekmeyi başaran Pedro Almodóvar’ın gerçekçi ve aşırı dili kısa süre içerisinde akredite otoriteler tarafından fark edilir. Pedro Almodóvar’ın eserlerinde yoğunlaştığı konular hem İspanyol halkında hem de dünyanın geri kalanında son derece yaygın olan, fakat görmezden gelinen konulardır. Eşcinsellik ve kadınlık gibi konulara son eserlerinde yoğun olarak değinen Pedro Almodóvar, sık sık aynı isimlerle çalışmayı sürdürdü. Olay örgüsünü ve anlatısını sinemasal bir estetik anlayışıyla, doğrudan beyaz perdeye aktaran Pedro Almodóvar, eserlerinde kırmızıyı, müzikleri ve detaylı dekorları yoğun olarak kullanır. Duygu tasvirleri ile dolup taşan filmografisi, Pedro Almodóvar için cinsellik, tutku, acı ve suçluluk tanımının akışkan ve değişken bir spektrum olduğunu ortaya koyar. Pedro Almodóvar için herkes güçlü ve herkes zayıftır. Sanatçının eserlerinde tamamıyla iyi ya da kötü, taraflı karakterler yoktur. Her karakter tarafsızdır, her karakter akışkan ve değişkendir, tıpkı eserlerinde sıklıkla değindiği arzular gibi. Her karakter gri ve aynı zamanda da rengarenktir. Pedro Almodóvar kendi özgün, etkili ve yalın dokunuşuyla günümüzde de yaratmaya, seyircisini kendi renkli fakat bir o kadar da simsiyah dünyasına çağırmaya devam ediyor.